27 Aralık 2011 Salı

sihirbaz


animasyon deyince akan sular durur bende, iyisini de kötüsünü de izlemeden edemiyorum. başka bir dünyanın kapıları açılıyor önümde, gerçek olmayan ve olmayacak başka başka dünyaların...

dün uzun zamandır izlemek istediğim ama bir süredir unuttuğum "sihirbaz" adlı animasyonla karşılaşınca, daha fazla ertelemek istemedim.

sihirbaz, bir türlü tutunamayan, gösterileri alkış toplamayan bir sihirbazın, sahneye çıktığı bir eğlence mekanında tanıştığı küçük ve kimsesiz temizlikçi kızla olan yol hikayesini anlatıyor.

zavallı fakir kız sihirbazın, her şeyi sihirle elde edebileceğini düşünür, sihirbaz ise bu kızın hayallerini yıkmak istemez, beraber avrupay'ı gezip yeni işlerin peşinde koşarlar, kız ona sadece yol arkadaşlığı yapmaktadır, sihirbaz ise kızın hayallerini gerçekleştirmek için hiç bilmediği işleri yapmakta.

ilginç bir anlatımı var filmin, belki sıkılabilirsiniz izlerken, çünkü eski tarz çizimleri ve neredeyse sıfıra yakın diyaloglarıyla, garip bir film, filmin sonun da ince bir detay var, anlayana... açıkçası ben sevdim sihirbazı. bana çocukken izlediğim çizgi filmleri anımsattı...

geriye kaldı 11 dilek


Bundan bir önceki postta 2012 den dilediğim 12 dileği yazmıştım ya, bunlardan biri 2012 olmadan gerçekleşti.

cevabının 2012 nin ilk günlerinde gelmesini beklediğim iş görüşmem sonuçlandı :)

dün ve bugün evrak peşinde koşturmakla geçti neler oldu neler, ne maceralar, ne aksilikler, ama hiçbirşey işe başlamamın önüne geçemedi...

benimle çalışmaya karar verdiklerini ve çarşamba hemen işbaşı yapacağımı söylediler. her ne kadar orada çalışan arkadaşımdan hala masamın ve bilgisayarımın hazır olmadığı haberini alsam da, fotoğraf çekeceğim ortam hazırmış :)

nedir bu iş ? şöyle ki, ünlü bir jean firmasının merkez fabrikasında ürün fotolarını çekicem. bunları bi takım grafik programlarında düzenleyip ürün bilgilerini hazırlayacağım.

daha önceden fotoğrafçılık deneyimim olduğu için ve aynı zamanda uzun zamandır yapmasam da grafiker olduğum için beni tercih ettiklerini düşünüyorum... kısacası bu görevin adı yok :D

ahah artık simone da modanın içinde mi nedir? yakında blogun amacı değişirse şaşmam :D

ben de "bu gün ne çektim" postları hazırlarım yaa, olmaz mı ? :)

bana bol şans dileyin.

25 Aralık 2011 Pazar

İLK MİM :)

blogu ilk açtığım zamanlar mim diye birşeyden haberim yoktu :) ve bloggerların aralarında bahsettiği, sürekli bahsi geçen şu "MİM" mevzuunun tam olarak nasıl yapıldığını bir türlü anlamıyorduuum...

yaaa simone kız ! gün gelir seni de böyle mimlerleeeer :)

şaka bir yana herşeyin ilki bir başka oluyormuş. bu ilki bana yaşatan Giz'li Teras'ın sakini mütevazı, güzel ve blog aleminin en şık kadını olan Gizem kız :) sana teşekkürler, öpcükler, saygılar sevgiler diliyorum :)

mim konusu ise yeni yıldan beklenen 12 şeyi yazıp bunu 12 kişiyle paylaşmakmış :) ben daha evvel "sevgili 2012" başlığı altında, beklentilerimi yazmıştım. şimdi bu yazdıklarımı burada açıcam tek tek :)

1- herşeyin başı sağlık ! altı boş değil, öylesine söylenmiş değil, gerçekten öyle, bunu hayatımda 1 kez tecrübe ettim. bu yüzden ilk dileğim sağlık ! ailem ve kendim için.

2- huzur istiyorum ! bunun açıklaması yok. huzur istemeyen var mı ?

3- hayalimdeki iş ! şu anda bu iş için bir görüşme yaptım. cevabı 2012 de gelecek, iş için 2 adaydan biriyim. olursa sevinicem.

4- büyük bir ev ! neden ? çünkü yaklaşık 1,5 senedir miniminnak bir evde oturuyorum. bu ev eşimin ben buraya gelmeden evvelki yalnız kaldığı evi, ilk zamanlar gönlümüze göre bir ev bulamayınca geçici bir süre burada kalmaya karar verdik, bu süre daha fazla uzasın istemiyorum.

5- yunanistana gitmek istiyorum ! neden yunanistan bilmiyorum :) benim hiç imkansız hayallerim olmadı, hayal kurmaya hep en çabuk olabileceklerden başladım, sanırım bunun sebebide o :)

6- daha çok film izlemek istiyorum ! daha çok izleyip daha çok anlatabilmek için. hatta klasikleri falan izlesem, siyah beyaz filmler diye bi kategori oluştursam fena mı olur ?

7- HD kamera istiyorum ! fotoğraf makinamı şelalenin sularına kaptırdıktan sonra yeni bir makina almadım, HD olsun geç olsun diye :)

8- geçenlerde annemlerin orada bir dükkanda gördüğümüz antika piyanoyu istiyorum ! çok güzeldi çokk... hemde çalışır durumdaydı :(

9- hayatımız düzene girsin istiyorum ! belkide en çok bunu istiyorum. o kadar çok belirsizlik var ki hayatımda bitsin artık diyorum :/

10- yeni bir dil öğrenmek istiyorum ! uganda dili bile olabilir. ne bilim bir dil bir insan demişler, belki bir dil daha bilsem daha fazla insana benzerdim diye düşünüyorum.

11- annem terzi, ve ben çocukken dikiş makinası sesinden nefret ederdim. eski ayaklı bir makişnası vardı, şuan elektrikli makinası var. heralde o antika makinanın sesini duysam ağlarım :) bu kadar nefret ettiğim birşeyi şimdi öğrenmek için deli oluyorum. anneme yakın olsam da bana dikiş dikmeyi öğretse.

12- veee son olarak, milli piyango bana çıksın istiyorum. bilet falan almadım ama bu imkansız bir dilek zaten :D daha da imkansızlaşmasında bi sakınca yok :P

bende bu mimi SERPİL (BALBÖCÜKLERİ), SELEN (ABSÜRT ABAJUR), SEVİLAY (MÜNFERİT), SEDA (SİNEMA ŞENLİKTİR), STOCKHOLM SENDROMU, UNİCORN, COCO JELLY, MS:SLV, MİSS ORANGE, GÖZDE'NİN GÖZÜNDEN, FİDOLAND VE ON THE ROAD bloglarının sahibelerine yolluyorum...

20 Aralık 2011 Salı

meme kanseri denen hadise

bu günlerde çok fazla karşılaşıyoruz bu problemle. Vahide Gördüm'den sonra yine aynı dizinin oyuncusu Deniz Uğur'a da aynı teşhis konulmuş.

ailemde, halam meme kanseri, yine babamın kuzeni meme kanseriydi. bu kötü tesadüfler bu konuya olan hassasiyetimi bir kat daha arttırıyor.

ben daha 23 yaşındayken göğsümde elime gelen bir kitle olduğunu farkettim ve hemen randevu alıp doktora gittim.. amacım mamografi çektirmekti fakat o zamanlar bu konuyla alakalı çok az şey bildiğimden, mamografinin de benim yaşımda birine çekilmeyeceğini bilmiyordum tabi.. bir ultrason muayenesinden sonra, kitlelerin fibrokistler olduğu tespit edildi. içim rahatladı mı ? hayır! çünkü, aile geçmişimde bu hastalık ne yazıkki var.

düzenli muayene olmam gerektiğini biliyordum ama ihmaller, hayat şartları ve bizim topluma has, hasta olmadan doktora gitmeme durumu hep engel oldu...

ama bu arada bazı doktor görüşmelerim oldu.

hastalıkla alakalı sürekli araştırdım öğrendim...

benim içimi rahatlatan durumlardan biri de meme kanseri geçmişinin baba dan değil anneden geçiyor olması ve çok şükür ki annem tarafından hiçkimsede böyle kötü hastalıkların olmaması. tabi bunun yanında bu risk altında olmadığımız anlamına gelmiyor.

burada yapılması gereken, düzenli olarak bir genel cerraha meme muayenesi olmak, ve 35 yaş (sanırım) sonrasındaysanız mamografi çektirmek.

bunun dışında meme kanserini önleyen sebzelerin başını brokoli çekiyor. ha brokolinin kilosunun 10 tl olduğu düşünülürse, doktor muayenesi bile daha ucuza geliyor...

bu hastalığın erken teşhis sonucu tedavisi mümkün, bu sebeple ihmal edilmemeli. internette bir çok sitede kendi kendinize elle muayenenin nasıl yapıldığıda anlatılıyor, fakat her kitleyi kanserli doku sanıp paniğe kapılmayın, siz muayenenizi yapın son sözü doktor söylesin...
sağlık dolu günler hepimizin olsun.

19 Aralık 2011 Pazartesi

LOFT (çatı katı)


hanımlaaaar, alın kocalarınızı yanınıza oturtun ve bu filmi izletin. bakalım izledikten sonra aldatmaya cesaret edebilecekler mi :P

efendim zaten erkek milletine güven olmaz, bu filmde iyice anlıyoruz ki en "aldatmam ben" diyeni bile yoldan çıkaracak bir kadın vardır, amaa ne demişler g.te giren şemsiye açılmazmış :D

filmimiz 5 arkadaşın hayatını altüst eden bir aldatma hikayesi.

kahramanlarımızdan mimar olanı bir çatı katı yapar ve anahtarlarını diğer dört arkadaşına verir. burası onların gizli yuvası olacaktır. ufak kaçamakları karılarından gizli yapabilecekleri ve sadece beşinin bildiği gizli bir çatı katı.

bazıları karısını daha önce hiç aldatmamış ve kesinlikle aldatmayı düşünmemelerine rağmen anahtarı alırlar...

bir sabah kahramanlarımızdan biri çatı katına gittiğinde içeride yatakta ölü bir kız ve başucunda kendi kanıyla yazılmış latince bir not görür, hemen diğerlerine haber verir 5 arkadaş evde toplanırlar ama kızı hiçbiri tanımamaktadır. bu evin sadece 5 anahtarı vardır ve 5 arkadaşın dışında hiçkimse bu evi bilmemektedir.

kızın kim olduğu, nasıl oraya geldiği, bir eli yatak başına kelepçeli ve çıplak halde kanlar içinde yatakta neden yattığı sırrını korurken, arkadaşlar çoktan birbirini suçlamaya başlamıştır bile. hepsi sözde mutlu ve sorunsuz giden evliliklerini riske atmamak için birbirlerini suçlayıp bu durumdan sıyrılmaya çalışacaktır..

kusursuz planın olmadığını yüzümüze vuran filmde bir çok açık nokta ve hata olsa da, sonuna kadar merak içinde izletiyor kendini.

kendimce gördüğüm hataları burada anlatmak,spoiler içereceğinden susuyorum fakat esas yazılacak şeyler bunlar bence :)

film belçika yapımı. Hollywood filmi izlemekten sıkıldığımdan mıdır bilmiyorum ama değişik ülkelerin yapımlarını izlemeyi seviyorum... konular benzer olsa da karakterlerin renkleri farklı oluyor bir kere... ve çoğu zaman daha güzel de oluyor :)

18 Aralık 2011 Pazar

sevgili 2012


şimdi senden istediklerimi anlatıcam, not edersen sevinirim, zira hepsini aklında tutamayabilirsin :)

- sağlıklı bir hayat istiyorum. (eşim, ailelerimiz ve kendim için)
- iyi bir iş istiyorum.
- artık büyük bir ev istiyorum.
- bir de araba istiyorum.
- HUZUR istiyorum
- Yunanistan'a gitmek istiyorum.
- daha çok film izlemek istiyorum
- HD camera istiyorum
- bir dvd rafı daha istiyorum
- birsürü yeni ayakkabı istiyorum
- birsürü yeni çanta istiyorum
- bunu geçen yılda istemiştim ama bir o.d.m saat istiyorum :D
- daha büyük bir dolap istiyorum.
- mümkünse bir temizlikçi birde ütücü istiyorum :)
- dikiş dikmeyi öğrenmek istiyorum
- antikacıda gördüğüm piyanoyu istiyorum
- yeni bir dil öğrenmek istiyorum, bu uganda dili bile olabilir.

sanırım sonlara doğru cozutmaya başladım, en iyisi burada kesmek... 2011 o kadar kasvetli bir yıldı ki, mümkün olsa kayıtlardan bu yılı silerim. hiç yaşanmamış sayarım. yok mu öyle bir hakkım ?

defalarca isyan ettim, döktüğüm gözyaşları barajları doldururdu, maddi ve manevi olarak belki uzun yıllar toparlanamayacak hatalar yaptım. yılın daha ilk günlerinden itibaren sıkıntılıydı, zaman zaman fazlasıyla ümitsizliğe kapıldım. en dibe vurdum.

insanın hayatında iyi hiçbir gelişmenin olmadığı 1 yılı olabilir mi, işte benim için 2011 öyle bir yıldı. nasıl başlarsan öyle gider saçmalığın daniskası derdim ama ben, 2011'e girdiğimiz gece sabaha kadar ağlamıştım zaten :) buyrun buradan yakın :)

ama 2012 bizim yılımız olacak hissediyorum. sevgiliyle beraber çektiğimiz tüm cefanın karşılığını bu yıl alacağımıza inanıyorum... biz 2011 de büyük bir sınavdan geçtik, yukarıda istediklerimi yazarken aslında gerçekten istediğim tek birşey vardı, sağlık ve huzur... diğerleri eğlence.

bu blog, ben bunca sıkıntıyı çekerken içimi kimselere dökemezken, zaman zaman içimi döktüğüm zaman zaman saçmaladığım serbest bölgem oldu, bu bölgede yanımda olan herkese teşekkürler. umarım hep beraber uzun yılları karşılarız mutlu şekilde.

mutlu yıllar :)

15 Aralık 2011 Perşembe

sözün bittiği yerdeyim !


evde olan herkes gibi bende "bu gün ne giysem" izliyorum... burjuvalık yapmayın ulen ! hepiniz bal gibi de izliyorsunuz işte ! hemde taaa Nur Yerlitaş'tan beri... daha önce de kendisinin müstesna kişiliğiyle alakalı birkaç kelamım olmuştu.

yalnız o günlerden beri "bu kadın birine benziyor hacı" diye kendime sorup dururum... (kendime hep "hacı" derim ben)


bu gün programın eski görüntülerinden alıntılarını izlerken jetonum düşüverdi birden ! bu kadın miss piggy'e anası kadar benziyor yahu.... burada sus
up sizi görüntülerle başbaşa bırakıyorum.


13 Aralık 2011 Salı

şimdi size kendi bestelediğim şarkıyı çalıcam :P

ahaha nasıl isterdim ama o kadar çalışkan değilim maalesef, ben başkalarının bestelediği şarkıları bile çalmaya çalışırken üşenen, sıkılan "ayy off daral geldi" diyebilen, hafif maymun iştahlı bir yapıya sahibim...

hani daha öncede bahsetmiştim ya, elbet benimde henüz keşfedilmemiş bir yeteneğim var diye, ben hep bu yeteneğimin sanatla alakalı birşeyler olabileceği fikrinde ve o tarz işlerin peşinde dolanıp durdum... tamam ona da yeteneğim olabilir belki, ama birşeye yetenek diyebilmek için, onu yapabileceğiniz en üst seviyede yapabilmeniz gerekiyor, haksızmıyım? değilim tabi ki :P

ve evlendikten sonra yeteneğimi keşfettim...

efendim evlenmeden önce ev işleri, yemek b
ulaşık, temizlik vs gibi şeylerle uzaktan yakından alakam olmadı benim... yaptığım ev işi odamı toparlamakla sınırlıydı. ne zaman ki evlendim. ve işimden ayrılmak zorunda kaldım, kendimi işin gücün tam göbeğinde buldum... daha önce çorba kaynatmamış ben, yemek yaparken bundan acayip zevk alıyorum... hatta şimdiye kadar yaptığım yemeği yiyip "muhteşem" olmuş demeyen yok... öhöm öhöm :) herkesler harika yemek yaptığımı söylüyor, hatta annem şimdiye kadar yediği en güzel karnıyarığı benim yaptığımı söylüyor, kuru fasülye konusunda iddialıyım zaten :) yani yeteneğimi geçte olsa keşfettim, hemde farkında olmadan, ben sadece öylesine, yemek yapmak zorun
da olduğum için yemek yapıyorken, insanların böyle övgüler dizmesi beni kendime getirdi... sanırım önceki hayatımda ben aşçıydım, bi ümit usta bi emine beder falandım kimbilir?

tabi hala alışamadığım bazı şeyler var, sarma bile sarabiliyorken, hamura veya yoğurmalı işlere elimi sokamıyorum :/

içim gıcıklanıyor, kötü oluyorum :/

eldivenle problem olmuyor ama çıplak elle yapamıyorum... ve dünyanın en iyi yemeklerini bile yapsam, annem gibi köfte yapamıyorum arkadaş !

dün annem geldi ve ona köfte yaptırdım, baktım çaktırmadan, evet aynı baharatları aynı yöntemleri kullanıyoruz ama yok yok onun yaptığı tadı ben tutturamıyorum :(


buradan çıkardığım sonuç şudur, hani elimi bulaştırdığım zaman kötü oluyorum ya ben, sanırım isteyerek veya severek yapmadığımız herşey kötü oluyor :)

yemek yaparken sevginizi de katın derler ya doğru bu valla bak !

aslında köfteyi çok severim ben :(

fi tarihinden yaptığım sarmalar
olsada yesek



10 Aralık 2011 Cumartesi

Hugo Cabret


şu aralar sinemada gösterimde ve eğer fantastik film sevenler grubundaysanız kaçırmayın izleyin derim...

zira ben fragmanını izlediğim anda bu filmi sinemada izlemeliyim dedim... birkaç olumsuz detay dışında iyi ki de demişim.. bu arada filmi 3D izledik, en son Titanların savaşı'nı 3D izlemiş biri olarak aradaki gelişim farkı da bi hayli iyiydi.. ama illa 3D izlemeniz diye bir kuralda yok bence... 3D nin en yakıştığı film kuşkusuz Avatar'dı :)

olumsuz detaylar kesinlikle filmle alakalı değildi, filmi rahat izlemek için hafta içi ve gündüz gittik... toplasan 15 kişiydik sinemada, fakat bütün öküzler bizimle beraberdi sanki, yani ben 200 kişiyle de film izledim ama bu kadar gerilmedim. hafta içi nasılsa sakin olur rahat rahat sevişiriz diye sinema salonunu tercih eden ne kadar denyo varsa bizim salondaydı.

öncelikle, film başladıktan 15 dk sonra filme girip kendi yerleri olmadığı halde tam önümüze koca kafaları ile kurulan bir çift vardı ki, zaten filmi ve alt yazıların bir kısmını onlar yüzünden göremediğim yetmiyormuş gibi, bir türlü yerleşememeleri, oturup oturup kalkmaları, oturduktan sonra da " etrafa sevgili olduğumuzu daha fazla nasıl belli ederiz" diye yalap şulap dik vaziyette oturarak öpüşmeleri sinirlerimi gerdi de gerdi... artık ya dayanamayıp onları şikayet edecektim ya da yer değiştirecektim, sevgiliyle kalkıp en arkaya geçtik mecburen. hee orada huzura kavuştuk mu ? tabiki hayır! sinema salonundaki patlamış mısırı pahalı bulmuş olduğunu düşündüğüm bir çift, marketten poşet ambalajlı mısırlardan almış ve yiyorlardı, ya bir mısır filmin başından sonuna kadar bitmez mi? bitmedi arkadaş, bitmek bilmedi...

bu bana ait birşey mi bilmiyorum ama ben aynı ortamı paylaştığım yerdeki diğer insanlara karşı nazik ve anlayışlı olabilmek için elimden geleni yaparım, bu o mekanın temizlikçisi bile olsa, sanırım bu yüzden insanların çevrelerine karşı böyle saygısız tavırlarına hiç tahammül edemiyorum... aslında, amacım haftada en az 2 kere sinemaya gidebilmek, ama inanın benim insanlara tahammülüm çok az :)

neyse filme gelecek olursak :)

bir Martin Scorsese filmi olan Hugo, filme adını veren küçük bir çocuğun hikayesi, filmin ilk 20 dk sında "hop noluyoruz çocuk filmine mi geldik" diye düşündürse de (ki bu benim için asla geçerli değil) filmin devamında sizi içine alması ve görsel bir şölen yaşatması kaçınılmaz...

ya söylemezsem çatlarım, o Hugo ne güzel, ne harika bir çocuk öyle ! film boyunca ondan gözlerimi alamadım ki ben...

Hugo'nun babası bir saat tamircisidir, ve bu mesleği onada öğretmektedir... bir gün elinde mekanik bir adamla gelir, bu demir adam onu bulduklarında yarı yarıya paslanmış ve çalışmıyordur. beraber onu tamir etmeye karar verirler. fakat bir gün, atölyesinde çıkan bir yangında Hugo babasını kaybeder.

babasının ölümünden sonra küçük çocuğu, ayyaş ve yaşlı olan amcası yanına alır ve ona büyük bir tren garının ve şehrin saat kulesinin saatlerini kurmayı öğretir, amacı onu yanında çalıştırarak kendi işini hafifletmektir... bir süre sonra amca ortadan kaybolur, Hugo kimsesiz kalır ve herkesten gizli saat kulasinde yaşamaya devam eder.

bu arada kendisini, babasıyla tamir etmek istedikleri mekanik kuklayı gerçekten tamir etmeye adar...

filmde Hugo'nun babasını Jude Law oynamakta sayın okur :) ama lütfen ağzınızdan akan suları siliniz çünkü kendisi hazin ölümü gereği, ekranda fazla görünemiyor :(

bunun dışında sevdiğimiz oyuncularla süslemiş film,

Sacha Baron Cohen, Ben Kingsley, Jude Law daha ne olsuuun... çocuk oyuncuların oyunculuğu takdir edilir cinstendi...

eğlenceli, güzel, yer yer duygusal...

size filmde en çok güldüğüm şeyi söylemeden edemiycem :D Sacha Baron Cohen'in köpeğini oynayan gariban köpecik... ekrana öyle mel mel baktığın anlarda ressmen koptum :D hayvanlara insanlardan daha fazla gülüyorum ben bazen :D elimde değil...

film bir çocuk romanından uyarlanmış fakat, hem kendiniz hemde çocuğunuzla izleyebileceğiniz, güzel bir yapım olmuş...

ayrıca filmde Georges Melies'ın hikayesinin anlatılıyor olması da bize biyografi tadında bir film izleme şansı veriyor

dipnot: johnny depp bu filmde yapımcı koltuunda oturmuş, yavaştan Tim Burton'ın tahtına aday görünüyor :)