28 Ağustos 2012 Salı

27 AĞUSTOS

hayatımın 28 yılını geride bıraktım dün :) biraz hüzünlü el salladım arkasından.. bir daha asla geri gelmeyecek 28 yaşıma...

bazen diyorum ki keşke doğum günleri olmasaydı. o zaman ne kadar çok insan tarafından unutulduğumuzu daha az fark ederdik... telefonla arayanları bunun dışında tutuyorum ama facebook ta olmasa, gerçekten hatırlayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.. :)
neyseki gerçekten hatırlayan, hep gerçek sevenler oluyor... :) diğerlerin kıçına bi tekme :D

bu doğum günümün en güzel hediyesi, çocukluğumun meleğinden. şimdiye kadar edindiğim en tatlı, en naif, en iyi kalpli arkadaşından geldi... belkide 17 yıl sonra tekrar buluşabilmemize vesile olduğu için bu kez facebook'a minnettar olmalıyım. şuan birbirimizden çok uzağız... hala beni terkedip gittiği Ankara'da yaşıyor :)

beraber aynı karede olduğumuz tek çocukluk fotoğrafımızı yollamış :) yıllar sonra, varlığını bile bilmediğim bir fotoğrafla karşılaşmak gerçekten benim için büyük süpriz oldu... çok mutlu oldum....

bunun dışında yağmurla başlayıp doluyla devam eden, sevgiliyle yenen doğum günü yemeği ve yemekten sonra annem, babam, abim, eşi ve minik yeğenimin süpriziyle son  bulan güzel bir akşamdı... eskisi gibi partilerle kutlamasakta doğum günleri, hatırlandığını görünce güzel :) bunun dışında at çöpe gitsin :)

yaş 29 ! 

25 Ağustos 2012 Cumartesi

V FOR VENDETTA



bazen söyleyecek çok şey olduğu için tıkanıp kalırsınız. hiçbirşey söylemez, söyleseniz de yetersiz olacağını bilirsiniz... ben de bu filmden bahsetmek için işte bu yüzden senelerce bekledim... yazdım sildim defalarca... biliyorum bir çoğunuz izlediniz... 

filmin anlatmak istediği esasında bir aşk hikayesi olmasa da. siz de filmin sonunda o yüzünü film boyunca hiç görmediğimiz maskeli adama aşık olmadınız mı ?
aslında orada aşık olunan, maskeli adam değil , bir fikirdi.
 tıpkı filmde dediği gibi "o maskenin altında bir insandan fazlası var.insanlar ölür ve unutulur ama bir fikri öldüremezsiniz, yok edemezsiniz ve yüzyıllar sonra dahi olsa hatırlanmaya devam eder"

konu açısından herkesin tarzı olmasa da şu kadarını söylemeliyim ki, şimdiye kadar izlediğim filmlerden zirveyi kimseye kaptırmayacak olan tek yapım.

ben bir fikre ve bir filme aşık oldum... ilk aşk unutulmaz... :)

izledikten sonra insanda "allaah allaaaaaah" diye bağıraraktan sokaklara fırlamak ve düzene asla boyun eğmemek hisleri uyandıran bir film...

ülkenin şu karmaşık, kötü zamanlarında, izlenmesi belkide sakıncalı olacak bir film...

ister misiniz halkı ayaklandırıyorum, teşvik ediyorum diye beni de toparlasınlar :)

izlerken oyuncuların gerçek kimliklerini unutturan bir film.

örneğin orada bir Natalie Portman yoktu sadece "Evey" vardı. aynen adı olmayan, kendisini "V" diye takdim eden kahramanımız gibi...

bak yine çok şey anlatmak istiyor ama tıkanıyorum..

bence en güzeli bu olsun, boş kafayla ve anlamak için, 1 kere de değil defalarca izlenesi film.....


1 Ağustos 2012 Çarşamba

mütevazı ol , canımı ye !



mütevazı olmak ta, olmamak ta ailede verilen terbiye ile alakalı bence... çocuğunu çok poh pohlarsan götü kalkacak kendini dev aynasında görecek, hep diğerlerinden farklı olduğunu düşünecek ve sonra gerçekler yüzüne vurulduğunda ve ya en ufak bir eleştiride kıyametler kopacak sinir krizleri geçirecek. egosu tavan ama mutsuz ve huzursuz insanlar ortaya çıkacak..
sürekli yerme ve ezmeye yönelik davranışlar sergilersen , kendi başına sıçmaya bile gidemeyen. insanlardan korkan, herşeyi yanlış yapacağını düşündüğü için cesareti olmayan pısırık ve güvensiz bir insan olacak...


dengeyi tutturmak öylesine zor ama bir o kadar da kolay aslında... sadece çocuğa bir birey gibi davranmayı bilebilmeli.


o çocuk sen dünyaya getirdin diye muhteşem değil sayın sorumlu kişi ! o çocuğun başarıları kadar hataları da olmalı ve başarıları kadar hatalarının da farkında olmalı. kim farkettirecek bunu ? tabiki sen ! doğruyu takdir ettiğin gibi yanlışı da söylemezsen, "bu yaptığın doğru değil" veya "bu davranış toplumda hoş karşılanmaz" demezsen, sonra biz diğerleri olarak toplumun her kesiminde her statüde ego patlaması yaşayan kendini küçük burjuvalar sanan insanlarla uğraşıp duruyoruz... yazık değilmi lan bize ? biz insan evladı değilmiyiz ? 


bazı bloggerlar var moda hakkında atıp tutuyor "bu kesinlikle yanlış, bu kesinlikle doğru" diyip geziniyor ortalarda.. konumuz moda ise kesin hiç birşey söylenmemesi gerektiğini bile bilmiyor çünkü.. modanın da felsefe gibi kendi içinde doğruları yanlışları, kişiye göre değişen bir kavram olduğunu kestiremeyecek kadar kör cahil oysa...


hayır bir de otorite değilsin ki sen ! kendi çapında yazılar yazan bir insansın neticede... işte şişirilmiş egonun en büyük örneğidir bu... bahsettiğim blogu az buçuk moda blogu takip eden herkes eminim çok yakından tanıyordur... kendince kırmızı halı yorumları yapan, ünlülerin stillerini yazan biri işte. 


bakın hepimiz eleştiririz. eleştiriyoruz da.. fakat durum böyle değil... mesela kazara onun muhteşem dediği bir şeye siz : ben çok beğenmedim. deyiverin... o sevimli o hanımefendi kız gidiyor, içinden bir şeytan çıkıveriyor.
utanmasa "sen ne anlarsın be" diyecek kadar seviyesiz ve de samimiyetsiz cevaplar veriyor... ki o anda, o sevimli kızın ne kadar yapmacık, ne kadar kendini beğenmiş, ne kadar pohpohlanmayı seven bir kişilik olduğunu anlıyorsunuz... 


bir de müridleri var bu tiplerin. uluorta sıçıverse, "canım benim rengi çok güzel olmuş" diyecek tipler... bunlarda o en başta bahsettiğimiz. hayatı boyunca ezilen bastırılan karakterler. hep başkalarıyla kıyaslanmış, yanında hep başkaları övülmüş. bu sebeple kendine bir model seçip kendi takdir görmediği ne varsa ve daha fazlası, onu onaylamak suretiyle sevgi ve sempati toplamaya çalışan... 


ben bu konuya başka bir yazımda daha değinmiştim... çünkü okuyorum ve sinirimden gülüyorum. ne kadar iradesiz bir toplumuz biz diye...


ama bazı bloggerlarıda böyle şeker gibi yiyesim geliyor, mıncırasım geliyor... mütevazı olmak çirkini bile güzel gösterir.. ama mütevazı olmayan insan dünyanın en güzel en iyi işini de yapsa, dünya güzeli de olsa, o ukala tavrı yüzünden bir anda çirkinleşiyor...


benim burada bulunma amacım moda değil. genelde modayla alakalı blogları takip etsem de çok yorum yapmıyorum... ama bazen yapılan yorumları okuyorum ve dehşete düşüyorum :) 


yorumların saçmalığı bi kenara, ulan o yere göğe koyamadığınız kadın size cevap vermeye tenezzül bile etmemiş... ama bir olumsuz yorum yap ta gör, cevabın babasını alırdın yaaa :)


benim için kişi samimiyeti kaybettiği an takip etmekten de vazgeçiyorum... çünkü o dakikadan sonra ne yapsa da gözüme çirkin görünecek...


amaaaan öyle işte... uzun zaman olmuş filmler dışında bir şey yazmayalı... biraz deşarj olayım dedim bende...