beni takip edenler biliyor bi süre olmayacağım demiştim.. bu gezinti esnasında aklıma gelen bir fikri şuandan itibaren hayata geçirmeye karar verdim... çünkü baktımki bu simone çok geziyor.. daha da listede bir sürü yer var gideceği.. en iyisi dedim ben gittiğim yerleri yemeklerini gezilecek görülecek köşelerini anlatayım... zaten bunun bir benzerini cunda gezimizin ardından paylaşmıştım sizinle.. onuda GEZİ etiketi içerisinde bulabilirsiniz... gelelim bu seferki gezi durağımıza ;
aslında ilk kez gitmiyorum ve sonkez de olmayacak bu, ama gerçekten gidilip görülesi bir yer olduğundan paylaşmak istedim.. eşimin ailesi Trabzon'da yaşıyor ve biz sık sık zaten gidiyoruz... fakat bir yarımız orada olmasa dahi hep gitmek istediğim bir yer olmuştur Karadeniz...
Trabzon deyince akla ilk gelen yer tabiki Sümela (meryem ana) Manastırı. manastıra Maçka dan gidiliyor. çıkarken Çoşan Dere ye uğrayıp orada hediyelik eşyalar satan dükkana bir girmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.. çünkü İstanbul gibi büyük şehirlerde satılan çoğu hediyelik eşyaları orada yok pahasına satıldığını göreceksiniz... antika araba meraklıları Mudo da satılan şu metal antika arabalar var ya hani, fiyatları genelde 80 90 tl olan, işte çoşan derede onlar 10 20 lira.. biz her gittiğimizde kendimize eşe dosta bi ton hediye alıp dönüyoruz...
biraz daha yukarı çıkınca Büyük Sümela Oteli nin tesislerini göreceksiniz.. küçük ahşap evler (2-4 kişilik) geceliği 200 liradan kiralanabiliyor.. daha büyük dublex olanlar (8 kişilik) 300 350 lira civarı
. otelin restoranında turşu kavurması, lahana dolması ve kaygana yemeyi ihmal etmeyin... yemelere doyamazsınız öyle bir lezzeti var işte ...
yolu takip edip devam ettiğiniz takdirde yol sizi Sümela Manastırına götürecek... arabayla bir yere kadar çıkabiliyorsunuz, ondan sonra tabana kuvvet... biraz yokuş biraz uçurum fakat çıkarken doğanın ağaçların kokusunu içinize çekip öyle oksijen yükleniyorsunuz ki, hiç yormuyor sizi... Manastırı gördüğünüzde şaşkınlıktan bi süre ağzınız açık kalabilir.
mutlaka görülmesi gereken bir yer, buradan sonra size gayet samimi konuşacağım :P "ulen elin oğlu neler yapmış yuhhh" diye diye gezdim ben manastırı...
bildiğiniz bir dağın tepesinde yolu bile olmayan ve müthiş yüksek kayaların üzerine dağın sırtına sanki yapıştırılmış gibi duran bu manastırın M.S 375 395 yılları arasında yapıldığı sanılıyor... ve yüzlerce yıl önce hiçbir teknoloji yokken böyle bir manastırın dağın tepesine nasıl yapıldığına insanın aklı ermiyor... biz hala depreme dayanıklı evler inşaa edemiyoruz....
manastırın camlarından başınızı bir uzatıp konsantre olun... kendinizi bulutların üzerinde uçuyor gibi hissedeceksiniz... öyle sık bir orman ve öyle çam ağaçları varki hayran kalmamak elde değil... tablo gibi bir görüntü.. zaman verseler saatlerce oradan bakabilirdim... yüksekten korkan biri için o manzaraya güvenilir bir şekilde bakmak anlatılmaz... biraz baş dönmesi yaptığı doğru evet :) manastıra çıkarken yanınıza mutlaka kapşonlu bir şeyler alın... çünkü Trabzon'dasınız ve ne zaman nerede yağmur yağacağı hiç belli olmuyor... ilk gittiğimizde sırılsıklam dönmüştük.. yaz kış demeyin.. manastır her daim serin....
Trabzon küçük bir yer olmasına rağmen gezilecek görülecek yeri çoook.... merkeze geri döndünüz haliyle manastırın yüksekliği ve yoğun oksijenden mideniz kazınacak... şimdi alternatif çok.. çarşı içinde 40 yıl evvel kurulan Çardak pide salonuna uğrayın ve meşhur karadeniz pidesini orada bir deneyin... ben aslına uygun olarak peynirli yemenizi tavsiye ederim... kıymalısı biraz tıkıyor gibi.. zira kocaman bir pide yi getirip masanıza koyuyorlar... çatal bıçak istemeyin gülerlermiş ! :P trabzon pidesi elle yenirmiş kenarından koparıp içindeki tereyağına bandıra bandıra :)
merkezde Ayasofya camiine uğrayın içini gezin görün... bahçesinde benm gibi bağdaş kurup oturun... sonra çaybahçesinde oturun çay için... oranın kahvaltısıda iyidir.. kuymak yemek isterseniz sabah oraya koşabilirsiniz... bi gün size kuymak tarifide vericem.. bende yeni öğrendim :)
ayasofya'nın etrafındaki gümüşçülerden kazaziye yüzük veya kolye alabilirsiniz... veya almak istemiyorsanızda bu sanatı mutlaka anlattırın ve dinleyin zaten o zaman almadan çıkamayacaksınız.. benim kazaziye sanatıyla yapılmış yüzüğüm ve kolyem tüm bu anlatılanlardan sonra alındı :)
yine merkezde Trabzon müzesi var orasıda gezilecek yerlerden... Trabzon'a gidince insan oranın tam bir osmanlı şehri olduğunu hissediyor...
sıra geldi Atatürk köşküne köşk yine merkeze yakın müthiş manzarası harika bir bahçesi var.. içinde gezerken tüyleriniz diken diken olabilir... çünkü Atamız her Trabzon gezisinde orada kalırmışş.. nasıl asil bir yer anlatamam... Atatürk köşkünün çaybahçesinde müthiş tost yapıyorlar arkadaş... ben ömrümde böyle tost yemedim... 1 tane yemek asla kesmez şimdiden söyleyeyim...
son olarakta akşam yemeği için Akçaabat'a gidip sahilde köfte yiyebilirsiniz... Akçaabat köftesi bana çok farklı gelmedi açıkçası normal kuru köftenin içinde sarımsak olanı, zaten çok fazla köfte düşkünü olmadığımdan içindeki tatlara çok dikkat etmedim sanırım :)
Uzungöle ve yaylalara gitmeden trabzon gezimize son noktayı koyuyorum.. çünkü zamanım yetmedi onlarıda bir sonraki Trabzon gezimize saklıyorum... sıradaki durak kimbilir neresi... beni izlemeye devam edin... bakalım Simone'nin patileri bundan sonra nereleri gezecek :)
not: resimlerin bazıları geçen yaz çekildi.. yani şortun ve kısa kollu tişötrtün açıklaması bu. yoksa Trabzon'a yaz geldiği falan yok.. burası nasılsa orası 2 katı yağmurlu :)
3 yorum:
sahane valla orda olmak isterdim.
woww nekadari güzel, bayilirim böyle tarihi yerlere, bende hep "ne zamanlar gecmis ne insanlar yasamis, neler olmus.." düsüncelerle gezerim böyle yerleri, cok begendim, keske bende orda olsam simdi : )
ella ve viva :)
mutlaka gidilip görülmeli.. mesela her yaz antalya'ya marmaris'e gitmek yerine bu tarz yerlere gitmeyi tercih ediyorum artık... ee yaş kemale erdi belki ondan olabilir :P
marmaris'ide özlemedim değil...
Yorum Gönder