27 Şubat 2013 Çarşamba

Mehmet Erdem - Yalan


neden böyle şaşkına çeviriyor bu şarkı beni :/ ali atay'dan duyduğum ilk günden beri, içime oturuyor neden ?? neden ??? :(

25 Şubat 2013 Pazartesi

85. oscar ödülleri



Efeeem 85. oscar ödülleri sahiplerini buldu.... bütün filmleri izlememiştim ama gönlüm bütün ödülleri "life of pi" nin almasından yanaydı. hepsini olmasa da, en iyi yönetmen, en iyi film müziği, en iyi görsel efekt ve en iyi sinematografi dalında 4 ödülle küçümsenmeyecek bir başarı sağlamış. çok mutlu oldum :) özellikle en iyi müzik dalında biliyorsunuz ki favorim di :)

ÖDÜLLER AŞAĞIDAKİ GİBİ :


En İyi Film: Argo – Grant Heslov, Ben Affleck ve George Clooney

En İyi Erkek Oyuncu: Daniel Day-Lewis – Lincoln
 
En İyi Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence – Silver Linings Playbook

En İyi Yönetmen: Ang Lee – Life of Pi

En İyi Özgün Senaryo: Django Unchained – Quentin Tarantino

En İyi Uyarlama Senaryo: Argo – Chris Terrio

En İyi Özgün Şarkı: Skyfall – Adele Adkins ve Paul Epworth

En İyi Film Müziği: Life of Pi – Mychael Danna

En İyi Prodüksiyon Tasarımı: Lincoln – Rick Carter ve Jim Erickson

En İyi Kurgu: Argo – William Goldenberg

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Anne Hathaway – Les Misérables

En İyi Ses Kurgusu: Zero Dark Thirty – Paul N. J. Ottosson ve Skyfall – Per Hallberg ve Karen Baker Landers

En İyi Ses Miksajı: Les Misérables – Andy Nelson, Mark Paterson ve Simon Hayes

En İyi Yabancı Film: Amour – Michael Haneke

En İyi Belgesel: Searching for Sugar Man – Malik Bendjelloul ve Simon Chinn

En İyi Kısa Belgesel Film: Inocente – Sean Fine ve Andrea Nix Fine

En İyi Kısa Film: Curfew – Shawn Christensen

En İyi Makyaj ve Saç: Les Misérables – Lisa Westcott ve Julie Dartnell

En İyi Kostüm: Anna Karenina – Jacqueline Durran

En İyi Görsel Efekt: Life of Pi – Bill Westenhofer, Guillaume Rocheron, Erik-Jan de Boer ve Donald R. Elliott

En İyi Sinematografi: Life of Pi – Claudio Miranda

En İyi Animasyon Filmi: Brave – Mark Andrews ve Brenda Chapman

En İyi Kısa Animasyon Filmi: Paperman – John Kahrs

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christoph Waltz – Django Unchained

22 Şubat 2013 Cuma

HAYAT AVCISI


hayat avcısı na tam olarak film demek doğru değil, belgesel tanımlaması daha yerinde olacak sanırım...
hani discovery channel'da falan izlediğimiz cinayet belgeselleri var ya, bu da onlara benzer birşey, eğer benim gibi, o tarz belgeselleri nefessiz izleyenlerdenseniz beğeneceksiniz...
en azından gerçek bir hayat hikayesi izleyeceksiniz.
trajik bir kayboluş hikaesi ve bir hayat avcısının biyografisi.


 Nicolas 13 yaşındayken amerika teksas'ta ardında hiçbir iz bırakmadan kaybolur.
ailesi (ablası, abisi ve annesi) mahvolmuştur. polis tüm aramalara rağmen izini bulamaz, ta ki 4 yıl sonrasına kadar.
4 yıl sonra ispanya'dan gelen bir telefon tüm amerika gündemine bomba gibi düşecektir.
kendisinin nicolas olduğunu iddia eden bir genç bulunmuştur, üzerinde hiçbir kimlik veya belge yoktur.
amerika'daki ailesine haber verilir ve tüm aile şaşkınlık ve mutluluğu bir arada yaşar, ablası hiç zaman kaybetmeden yola koyulur, kardeşine bir an önce kavuşup onu evine geri getirmek ister.


 

fakat kendisinin nicolas olduğunu ve 16 yaşında olduğunu iddia eden genç, aslında 
fransız asıllı ve 23 yaşında bir adamdır
yaptığı şeyin ne büyük bir yanlış olduğunu farkettiğinde iş işten çoktan geçmiştir, artık yola çıkmış ona doğru kavuşmaya gelen birileri vardır.
üstelik o, yani frederic, interpol tarafından aranan, sayısız suça imza atmış bir suçludur, yüzlerce insanın hayatını çalmış, yüzlerce şehirde yaşamış ve aynı suçlardan senelerce ceza evinde yatmış olan bu akıllı mı deli mi olduğunu bir türlü anlayamadığımız adamın planları bu kez altüst olmuştur.


frederic bourdin'in bu sıradışı yaşamını film boyunca yer yer kendi ağzından, yer yer canlandırmalar eşliğinde izledik.
kendisi bu hayatı sayesinde literatüre girmiş...
fakat bu hikayenin filmleşmesinin tek sebebi onun bu yaptıkları değil.
Nicolas'ın ailesi ile karşılaşmasından sonra yaşananlar, bu adamı bile hayrete düşürecek nitelikte...


filmi izlerken en başından onun nicolas olmadığını zaten kendi ağzından duyuyorsunuz. "ee ne oldu şimdi, gitti mi bütün filmin büyüsü ?" dedim kendi kendime, ama o iş öyle değilmiş a dostlar. esas film onun nicolas olmadığını herkes anladıktan sonra kopuyor.

frederic filmin sonunda diyor ki ;
hayatlarını çaldığım insanların yakınları ne düşündü umrumda değildi, o an tek umrumda olan benim ne hissettiğimdi.

böyle dışarıdan dinleyince çok zalimce ve bencilce geliyor değil mi, ama hikayeyi izledikten sonra onun aslında gerçekten bir aileye ihtiyacı olduğunu hissettim ben.

şu anda evli ve 3 çocuk babasıymış. belki hayatı bir düzene girmiştir artık :)

filmin içinde büyük bir şok yaşadım ben, onu tabiki anlatmayacağım. izleyin daha sonra oturur konuşuruz :P

bu arada film önümüzdeki haftalarda vizona girecek sanırım ben biraz sabırsızlık ettim evet :)

20 Şubat 2013 Çarşamba

çok özledim...


ayvalığı, cundayı, zeytin bahçelerini, sakızlı dondurmayı, kalamata zeytinini, sabahları istediğim saatte uyanıp şuursuzca geniş geniş kahvaltı yapmayı, öğlen sahilde herhangi bir yerde ayvalık tostu üzerine damla sakızlı dondurma yemeyi, akşam meze eşliğinde rakı, rakı eşliğinde papalina yemeyi. gece moshos'a gidip kırılan tabakları saymaya çalışmayı, otele gizli gizli çekirdek sokmayı :)
perşembe günü köy pazarında gezmeyi, karamel kafede zencefilli kurabiye ve demli çay içmeyi... cunda sokaklarındaki sevgi arsızı kedilerle oynamayı... herşeyini çok özledim çoook :(

14 Şubat 2013 Perşembe

BABİES


 

 geçen cumartesi her zamanki gibi övüle övüle bitirilemeyen hint filmlerinden birini izleyip salya sümük ağladıktan sonra, o ruh halinden çıkmak için, uzun zamandır izlemek istediğim ama hep unuttuğum, bir belgesel olan, babies'i izledik
dünyanın 4 ayrı yerinde eş zamanlarda doğan 4 bebeğin belgeseli, içinde bebek dilinden başka dil olmayan bir belgesel, doğumlarından itibaren sanıyorum 2 yaşlarına kadar olan dönemi sunuyor.
amerika, japonya, nambia ve moğolistan'da dünyaya gelen bu bebişler farklı ortamlarda, farklı yetiştirme tarzlarıyla nasıl gelişiyor onu izledik... bana kısacık gelen bir nefeste biten bu belgesel aslında 80 dk sürüyor hemen hemen.


nambiya'lı panijao, tozun toprağın içinde ilkel şartlarda doktor yüzü görmeden büyüyor, onun o tombik kollarına, gülüşüne kurbaaaan :) belgesel boyunca şunu diyip durdum sayın okur :
versinler şunu bana daha iyi şartlarda ben büyüteyim, bu nasıl sevimlilik !
ama tabiki de ana gibi yar olmazmış :)


bu sarı kafa da amerikalı bebemiz hattie, her bebek kadar sevimli, bizim gibi normal şartlarda, rutin kontrolleri yapılarak büyüyen. sevimli şaşkın :)




japon bebesi Mari 'ye çok güldük biz. kendi halinde odasında oynarken, ahşap çubuğu halkaya geçiremeyince geçirdiği sinir krizlerine, ama vazgeçmeyip hırsla devam etmesine koptuk... japon değil mi işte illa yapacak, pes etmek yok :)

  

ve son bebitomuz Bayar. moğolistanda çadırda büyüyen abisinden fiziksel şiddete maruz kalan :) hayvanları aileden birileri  zanneden sevimli bir bebiş :)


izlemesi son derece keyifli bir belgeseldi... dünyanın farklı yerlerinde farklı koşullarla büyüyen bebeklerin fiziksel ve zihinsel gelişimleri, garip ama birbirlerine paralel ilerliyor.

ve benim gözlemlediğim kadarıyla Nambiya'lı Panijao bence küçük motor gelişimi açısından diğerlerinden birazcık daha öndeydi... ilkel ortamda büyümesine rağmen. 

genelde hamile kalınca evcil hayvanlarını evden yollayanlarında izlemesi gerek bence, hepsinin evinde ya da yakınında bir hayvan vardı :) 

bebiş bekleyenler, beklemeyenler, olanlar , olmayanlar hepiniz izleyin, izlemeye değer !

5 Şubat 2013 Salı

Life Of Pi sountrack


ne dersiniz "Life Of Pi" nin sountrack'i yılın en iyi sountrack'i olabilir mi ? 
her ne kadar şuanda bana en güçlü aday "Skyfall" gibi gelse de, bu dinlerken huzur veren şarkıyı daha çok sevdim... Adele'in sesine ve müziğine aşık bir insan olmama rağmen en başından beri "Skyfall" çok sıradan geli bana. bütün aday filmleri izlemedim ama, ödüllerin hepsi "Life Of Pi" nin olsun istiyorum... sanrım beni bu yıl kalbimden vuran film bu oldu :)

3 Şubat 2013 Pazar

85. oscar ödül töreni adayları


İşte 85. Akademi Ödülleri'nin Adayları:

En İyi Film

En İyi Yönetmen

En İyi Erkek Oyuncu

En İyi Kadın Oyuncu

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

En İyi Uyarlama Senaryo

  • Lincoln
  • Silver Linings Playbook
  • Argo
  • Beasts of the Southern Wild
  • Life of Pi

En İyi Özgün Senaryo

  • Amour
  • Django Unchained
  • Flight
  • Moonrise Kingdom
  • Zero Dark Thirty

    En İyi Animasyon Film

    Yabancı Dildeki En iyi Film

    En İyi Şarkı
    • "Before My Time" from Chasing Ice
    • "Everybody Needs A Best Friend" from Ted
    • "Pi's Lullaby" from Life of Pi
    • "Skyfall" from Skyfall
    • "Suddenly" from Les Misérables
    En İyi Müzik
    • Anna Karenina
    • Argo
    • Life of Pi
    • Lincoln
    • Skyfall
    En İyi Görüntü Yönetimi
    • Anna Karenina
    • Django Unchained
    • Life of Pi
    • Lincoln
    • Skyfall
    En İyi Belgesel
    • 5 Broken Cameras
    • The Gatekeepers
    • How to Survive a Plague
    • The Invisible War
    • Searching for Sugar Man
    En İyi Kurgu
    • Argo
    • Life of Pi
    • Lincoln
    • Silver Linings Playbook
    • Zero Dark Thirty
    En İyi Yapım Tasarımı
    • Anna Karenina
    • The Hobbit: An Unexpected Journey
    • Les Misérables
    • Life of Pi
    • Lincoln
    En İyi Kısa Belgesel
    • Inocente
    • Kings Point
    • Mondays at Racine
    • Open Heart
    • Redemption
    En İyi Kısa  Film
    • Asad
    • Buzkashi Boys
    • Curfew
    • Death of a Shadow (Dood van een Schaduw)
    • Henry
    En İyi Kostüm Tasarımı
    • Anna Karenina
    • Les Misérables
    • Lincoln
    • Mirror Mirror
    • Snow White and the Huntsman
    En İyi Makyaj ve Saç
    • Hitchcock
    • The Hobbit: An Unexpected Journey
    • Les Misérables
    En İyi Kısa Animasyon
    • Adam and Dog
    • Fresh Guacamole
    • Head over Heels
    • Maggie Simpson in "The Longest Daycare"
    • Paperman
    En İyi Ses Kurgusu
    • Argo
    • Django Unchained
    • Life of Pi
    • Skyfall
    • Zero Dark Thirty
    En İyi Ses Miksajı
    • Argo
    • Les Misérables
    • Life of Pi
    • Lincoln
    • Skyfall
    En İyi Görsel Efekt


      not : beyazperde.com dan alıntıdır

      1 Şubat 2013 Cuma

      Life Of Pi ( Pi'nin Hayatı )

      http://www.lisalately.com/wp-content/uploads/2013/01/Life_Of_Pi_Wallpaper.jpeg

      NOT : bu anlatım azıcık spam içerebilir... filmi izlemediyseniz lütfen izleyip öyle gelin. adamı hasta etmeyin !

      öncelikle şunu söylemeliyim ki bundan 3 hafta kadar önce bir akşam sevgiliyle aklımızda herhangi bir film olmadan sinemaya gidelim diye evden çıktık. (hayır bu filmi o zaman izlemedik) 

      gişe de o film mi olsun, bu film mi olsun, diye uzuuun uzuuun düşünüp karar veremedikten sonra  eve geri döndük... işte o zaman Life Of Pi gösterimdeydi fakat hakkında hiçbirşey bilmediğim bir filmi izlemeye cesaret edemedim...

      öyle ki hindistan'la bir alakası olduğundan azıcık haberim olsa izleyecektim... malum artık hint filmlerine ilgimi biliyorsunuz... 

      ama bu kez bir uzakdoğulu yönetmenin elinden çıkmış. 
      hepimizin ya da çoğumuzun "brokeback mountain" filminden tanıdığı, aynı filmde oscar'ı da kapmış olan yönetmen Ang Lee'nin filmi.

      filmi Giz'in şuradaki anlatımından sonra, vizyonunun son demlerinde, yani dün akşam sinema'da 3 boyutlu izledim. evet film bir görsel şölendi aynı zamanda, ama 3 boyutlu izlemezseniz de zevk vereceğine eminim...

      film hakkında söylenecek onca şey olmasına rağmen, felsefesi, din ve tanrı olgusu, hayatta kalma savaşı, dostluk, korkular...
       benim söylemek istediğim tek şey var

      izleyin kardeşim !

      şimdi başka birşeyden bahsedeceğim... kedilerle aramda acayip bir bağ var. artık biliyorsunuz... size bununla alakalı bir yazı daha yayınlayacağım yakında...
      kedi ve kedi türleri oldum olası ilgimi çeker. hele ki kaplanlar, onların ihtişamı, ulaşılmaz oluşu, asaleti, renkleri, desenleri her bir şeyi bende büyük bir hayranlık duygusu uyandırıyor, eğer benim gibiyseniz bu filmde doyacaksınız :)


      http://www.flicksandbits.com/wp-content/uploads/2012/10/life-of-pi-9.jpg
      Richard Parker adında 300 kiloluk bir bengal kaplan ile, Pi adında 16 yaşında hintli bir çocuğun, batan bir gemiden kurtulan tek canlılar olduğunu ve tek bir filikada, beraber verdikleri yaşam savaşını izleyeceksiniz.

      http://marcelosantosiii.com/wp-content/uploads/2013/01/Life-Of-Pi-Poster.jpg

      istediğiniz anlamı çıkarmanıza müsait bir film fakat, sanırım en önemlisi, bazı korkularımızın bizi aslında hayatta tuttuğu.

      bazıları filmin sonunun havada kaldığını düşünse de, ben en vurucu sahnenin filmin sonu olduğunu düşünüyorum. ne sanıyordunuz ? richard parker'ın dönüp Pi'nin boynuna sarılıp beraber ağlayacaklarını mı ?

      http://allthoseprettythings.blog.com/files/2013/01/life-of-pi.jpeg

      eğer öyle düşünüyorsanız bence Pi'nin anlattığı 2. hikayeye inanlardansınız...
      bana sorarsanız ben 1. hikayenin gerçek olduğuna inandım. çünkü Pi'nin de dediği gibi "hiçbir kedi türü evcilleşmez, sadece eğitilebilir" ve Richard Parker'ın karaya indikten sonra arkasına bile bakmadan ormanın içinde kaybolup gitmesi de bunun kanıtı...

      http://3.bp.blogspot.com/-ItnMlEZE_rI/UO_TWVJPFQI/AAAAAAAAHMA/Nim1cykSR7s/s1600/life-of-pi-mexico-shore.jpg
      sanırım hala bazı sinemalarda gösterimde, ben marmara forumda izledim belki haftasonu da gösterimde olabilir. ama sanırım bu son hafta , yani 3 boyutlu izlemek isteyenler ellerini çabuk tutsun...