11 Eylül 2012 Salı

Sigarayı bıraktım !



Gece hayatım bitti
kadehi yere attım
En sonunda başardım
Sigarayı bıraktım.





yazıya başlarken ferdi tayfur'un bu şarkısı, zihnimin içinde fon müziği gibi dönüyordu... dün 1 bugün 2. henüz sadece 1 gün sigara içmedim ama.. kulağımda ferdi tayfur şarkıları yankılanmaya başladıysa durum vahim... daha önce de sigarayı bırakma girişimlerim olmuş ve maksimum 1,5 ay sürmüştü... ama bu kez kararlıyım. bunun sebebi göğsümdeki ağrı olabilir :/


neyse efendim zaten desteklemediğimiz bir durumdu... 


şarkıda dediği gibi, gece hayatım zaten evlendiğim gün bitmişti :D arada kocayla içilen rakılar hariç alkolü de mide kanaması geçirince bırakmıştım :D şimdi sadece uyku gelsin diye içilen bir şeymiş gibi geliyor bana.


içkim yok , kumarım yok, bi zigaram vardı onuda bıraktım.. yakında da spora başlamayı düşünüyorum. 


spor oldum olası bana çok anlamsız ve saçma gelmiştir... ne o öyle tepin tepin terle, bide bunun için üstüne para bayıl. sonra eve gelince at kendini yatağın üstüne :) hayatımda hiçbir dönem kilo verme çabam olmadı.. sporu da sadece daha sıkı olmak için yapmayı planlıyorum... sağlıklı yaşammış vs hiç umrumda değil.. bu saate kadar postu yayıp bu saatten sonra spor yapınca sağlıklı olunacağına da hiç inanmıyorum.. ben süt içince cırcır olan bir insanım.. sağlıklı yaşam benim doğama aykırı bi kere :D


neyse sigarayı bırakmak bile bence büyük bir adım benim için.... bu hareketimi desteklerseniz, beni yüreklendirip gaza getirirseniz iyi olur... buraya yazıyorum ki, tekrar başlamak zor olsun.... :D

10 Eylül 2012 Pazartesi

öyle bir geçer zaman ki !

artık dizi sezonu başladı hobaaa... izlediğim çok fazla dizi olmasa da kanallar arasında gezerken bir şeylere takılmak keyifliydi ve inanın koca yaz çalışıp eve geldiğimde ayaklarımı uzatınca tv de izleyecek hiçbirşey bulamamak çok sinir bozucuydu... sonra can sıkıntısından bol bol blog okuyup tatile gidenlerin anılarıyla burada kudurup durdum :/

neyse. geçen sezon çok istikrarlı olmasa da, izlediğim dizilerden biri de "öyle bir geçer zaman ki"

bu sezon ilk bölümünü kaçırdığım için dün gece izlemek istedim...amannnn izlemez olaydım... ağlamaktan gözlerim balon vaziyette kalktım tv nin karşısından..

bir kere ben böyle kaliteli bir prodüksiyon izlemedim arkadaş... türkiyede yapılmış enn iyi dönem dizisi diyebiliriz.. buna muhteşem yüzyıl da dahil ! muhteşem yüzyıl'ı daha önce yazmıştım ama bir kez daha enine boyuna parçalarız :) o başka mevzu, şimdi konumuz o değil...

ne diyorduk ?? efendim bir dizide aradan geçen yıllar bu kadar mı güzel aradaki farkı hissettirmeden geçirilir... karakterler bu kadar mı güzel değişime uğrar... diğer saçma prodüksiyonlarda olduğu gibi, çocukken mavi gözlü olan birinin büyümüş halini kara yağız yapmamışlar yani...

karakterler hakkındaki fikrime geçecek olursak


ahmet : şuna bi türlü kanım kaynamadı, soğuk ve kibirli duruşunu sevmedim. berrin'le olan aşkı da hiçbir zaman bana gerçek bir aşk etkisi vermedi...


berrin : ailede en sevmediğim karakter, hakan'ı üzdüğü için, bir kızı varken kocasını aldattığı için, kızının babasını terkedip eski sevgilisiyle evlendiği için, kızının başka bir adama baba demesine göz yumduğu için sevmiyorum berrin'i !


hakan : onu hep çok sevdik biz. o ne yaptıysa aşkı için yaptı ! kimseye zarar vermedi, kötü bir karaktermiş gibi gösterilmeye çalışılsa da hakan'ın kötü olmadığını berrin'de çok iyi biliyordu. karısı başka bir adamla evlendi, kendisi onu korumak uğruna hapse girdi, yaşlandı olgunlaştı ve hapisten yıllar sonra çıktığında bile hala cemile ve ailesi tarafından sevgiyle kucaklandı... onu tanımayan bir kızı var... en can yakan kısmı bu işte !




mete : yeni sezonda pos bıyıkları at kuyruğu yaptığı saçlarıyla ortalıkta dolanan mete, eski metenin olgunlaşınca nasıl bir insana dönüşeceğinin en güzel kanıtı. ailenin yeni reisi artık o ! ve koruyup kollaması gereken yol göstermesi gereken bir kardeşi var, osman .
yalnız mete, osman'a karşı olan bu koruma duygusunun dozunu ayarlamakta zorlanıyor olmalı, her zamanki gibi asabi ve fevri... kendisiyle ilgili konuşacak olursak, yıllar mete'nin şöhretini ve kariyerini de alıp götürmüş görünüyor...


cemile : cemile yaşlanmış, yorulmuş, tükenmiş, eski kocalarını, ve evladını mezara koymuş. herzaman aklı başında ve temkinli olan cemile, sırtındaki yük hiç azalmayan cemile, kendi çocuklarını Ali kaptanın karolin'den olan oğlu mustafa'yı büyüten cemile, şimdide Aylin'nin tek yadigarını büyütüyor...


deniz yıldız : bu ufak kız var ya bu... ekranda göründü ağlamaya başladım, dizi bitti ben bitiremedim... o nasıl bir güzellik, nasıl sevimlilik, nasıl zeki bakışlar... bu çocuk bizi daha çok ağlatacak gibi görünüyor... küçük osman'nın tahtı boş kalmadı


aylin : ahh aylin ! bizim güzel, şımarık, cazgır aynı zamanda dürüst ve iyi kalpli aylin'imiz...
aylin olmazsa bi anlamı olmaz ki dediğim bu diziye onun yokluğu öyle güzel yerleştirilmiş ki, nasıl hayatın gerçeklerini kabul ediyorsak onu da öyle kabullenmeye çalışacağız, yokluğu hala içimizi acıtsa da zamanla azalarak bitecek. ama biz onu ve o güzel yüzünü hiç unutmayacağız...



ve osman : 

osman bu dizinin yıldızıydı, maskotuydu, o konuştuğu zaman kahkahalar atar, o ağladı mı bizde ağlardık... o kadar gerçekti ki, sokakta görsek ona osman diye seslenirdik...
işte osman büyüdü delikanlı oldu... ve biz büyük osman'ı da çoook sevdik.
Gün Koper Osman rolüne çok yakıştı bence...
Osman'ın küçük yaşta babasız kalmasının izlerini, eksikliğini, aile içindeki o içine kapanık halini çok güzel yansıtıyor... mete ile aralarındaki soğuk savaşı güzel vurguluyor... mete ona bu kadar sert davrandığı için mi bilmem, osman'ın mete'ye karşı bir set ördüğü apaçık !

çok güzel bakıyor osman ! aynı çocukluğundaki gibi, saf ve temiz bakıyor... 


diğer karakterler yine aynı, soner hariç !
soner paramparça, dağılmış...
kızını bile Aylin'in ölümüne sebep gördüğü için reddetmiş ve görmek istemiyor.. dizinin devam bölümlerinde bol dram bizi bekliyor yani... iyi seyirler

6 Eylül 2012 Perşembe

EĞİTİM HERKESİN HAKKI DEĞİL MİYDİ ?

normalde bu tarz konuları bloga taşıma taraftarı değilim. kimse sanmasın ki duyarsızım, umursamazım. aslında o kadar rahatsızım ki, blog sadece farklı şeylerden bahsedip deşarj olma alanım benim... ama artık dayanamıyor, tahammül edemiyorum. bilmiyorum buradan hangi birini haykırıp, hangisi için sesimizi yükselteceğiz ? mevzu o kadar çok ki...
ama beni patlama noktasına getiren olay facebookta gördüğüm bir resim oldu ...


o sonunda 3 ünlem işareti olan cümleye dikkat edin !!!
bu nasıl bir ahlak anlayışı, nasıl bir çifte standart, bu ne cürret !
hani eğitim herkesin hakkıydı, size demezler mi ; madem bu iş ücretsiz olabiliyordu, çocuğunu sırf yemek ve yol masrafını karşılayamadığı için okutamayan babaların, anaların ne suçu vardı ? binlerce pırıl pırıl, gözlerinden zeka fışkıran çocuk maddi imkansızlıktan okuyamadı belki. bu devlet tüm bunların vebalini nasıl alacak üzerine ?
hepsini bir kenara bırakın, eğitim herkesin hakkı değil mi ? neden dini bütün müslümana yol yemek bedava da, farklı dinden, farklı inanışlardan olan insanlara geçir geçirebildiğin kadar ?
yeter artık !
devletin bu "işinize gelirse" tavrı insanları patlama noktasına getirdi. böyle bir lüksü yok kimsenin ve kimse padişah değil. bizde önüne sürülen her şeyi körü körüne kabul eden köleler değiliz !
peki ya dersanelerin kapatılıp özel okula dönüştürülmesi için devletten kelle başına 2500 tl ödenek verilmesi nedir ? yani bu yarın bize yol, su, elektrik olarak geri dönecek .
zengin çocuğunun okuması için verilecek ödenek, yine fakirin cebinden çıkacak !
yine benzine, doğalgaz'a zam gelecek. fakat enflasyon, pinpon topunun, ipek gömleğin yıllık zammı üzerinden hesaplanacak ve sonra, bakın enflasyon düşük denecek !
çocuklarınızı 5 yaşında ilkokula verin ki beyin yıkamak daha kolay olsun... 
ee ne demişler, ağaç yaşken eğilir !

4 Eylül 2012 Salı

HOŞÇAKAL AĞUSTOS, YİNE BEKLERİZ...

ağustos benim ayım :) hani doğduğum ay ya o açıdan.. yoksa seçme şansım olsa ben şubatı seçerdim. nedenini bende çok bilemiyorum. ama şu bir gerçek ben yaz mevsimini sevmiyorum reyiz :/ telefonumda ağustostan seçmeceler yaptım. aa her ay yapsam ya ben bunu eğlenceli görünüyor :)


mudo dan aldığım "love story" temalı tişörtüm... çok tarzım olmasa da esprisini sevdim  :) hatta üzerimden uzun süre çıkarmadım.


minik yeğenimin dinazor ayakları...


tüm hayvanlar alemini üzerimde taşıyorum. elbisemi
geçen kış koton'dan ayıla bayıla almıştım


ahh ! bu ayakkabılarla ilgili söylenecek çok şey var :( kendilerini new look 'tan bir hata sonucu almış bulundum.. normalde bu kadar topuklu ayakkabı giymem imkansız... neyse dedim olsun belki bir gün giyerim. fakat ayakkabılar geldiğinde bir şok daha yaşadım. ayakkabıyı tam 42 numara yollamışlar !!
geri göndermek çok meşakatli olacağından öylece kaldılar. bakmayın ayağımda öyle göründüğüne resmi çekmek için ayağımı topuğuna kadar dayadım. normalde annesinin topuklu ayakkabılarını giymiş kız çocukları gibi oldu.. büyük numara ayakkabı arayanlar beni bulun pls !


ee doğum günü kutlamasız olur mu ? tabi o rakı daha yarısına inmeden benim gözlerime ağırlık bastı... alkol benim çok feci uykumu getiriyor :)


bunlar sevgilimin "yoldaki satıcıdan çiçek almam" kuralını bozduran güller. ee tabi bunda doğum günü çocuğu olmamın payı da var :)


şirkette süpriz parti :) bu kadar değil elbet bir de çok güzel şort tulum hediyem var. nasılda biliyorlar zevkimi ama :P


saat 12 olunca arka odaya kaçan ve ne karıştırdığına bakmak için peşinden gittiği sevgiliyi browniye mum dikerken görmek, hem çok komik hemde çok güzeldi.. yerim ki ben onu :)


trabzon'un yağmuru biter mi ? bitmeeeez ! ve 100 kere gitse de akıllanmayan simone'ye bir ders daha olur.. işle böyle babet'in içine çorap (hemde beyaz) giydirir. kırolukta zirve yaptırır !


efendiim bu arkadaşın adı minnoş, aslında bu benim koyduğum isim. hergün aynı yerde aynı saatte oturarak mahallemizde meşhur olmuş kendisi. artık beni de tanıyor ve gelip işte fotoğraftaki gibi kolumu, kucağıma atlayıp yüzümü falan yalamaya başlıyor...


bu da ramazan ayından bir kare. ABDÜLKADİR lokantasını bilir misiniz ? gerçi şubeleri olmadığını biliyorum. sadece bakırköy'de yerleri varmış. kendisi VEDAT MİLOR dan tam not almış bir KASTAMONU lokantası.. şahsen KASTAMONU yemeklerini bilmesemde gidince denediğim TİRİT aklımı başımdan aldı... onun resmini çekmemişim ne yazıkki bir dahaki sefere artık.


ağustos'un kısa özetini okudunuz efem.. sevgiler... :)