13 Ağustos 2011 Cumartesi

love is....


yıllar yıllar önce... henüz gerçek aşkla tanışmamışken, aşkın sinema haline tutkuyla bağlıyken film izler sonra film beni çok etkilediyse erkek karaktere aşık olurdum....

olağan şüpheliler; benicio del toro.... karizmatik sesi, açmaya korktuğu gözleri, sigarayı böyle hüüüüüpp diye derin derin çekişi...

yeşil yol ; tom hanks... o ağladıkça ben ağladım, yufka yüreklilik bir adama ancak bu kadar yakışır...

gizli pencere; johnny depp... yalnız kendine has hayatı, yaşadığı gel gitler...

makinist; christian bale... yaşadığı travmatik dönemde kendimi buldum sanki, filmin başından sonuna kadar kaybettiği kiloları bana bi dönem verdiğim 10 kiloyu anımsattı.

american history x ; edward norton ... bu adama uslu çocuk olmak kadar, asi olmakta yakışıyor, bana göre 10 da 10 luk bir aktördür... her rolün adamı olduğunu defalarca kanıtlamıştır...

3. göz ; robert downey jr ... bu adamda bi ukalık, bi kendini beğenmişlik var, ama ukalalık bazı insanlara yakışıyor değil mi ? bence kimseye yakışmıyorsa da bu adama yakışıyor...

aşık shakespeare ; joseph fiennes ... o yakası fırfırlı eski ingiliz kıyafetleri nasıl yakışmış kendisine... filmi izlerken juliet ben olsaydım demedim değil :)

ve daha kimler kimler....

ve sonra büyümeye başladım... ama bir türlü aşkı bulamadım... nedeni çok açık, ya filmlerdeki gibi bir kahraman olacaktı aşık olduğum adam, ya da filmleri aratmayacak bir aşk olacaktı... olmuyordu tabi... filmlerle, masallarla büyümüş bir kıza yetemiyordu kimsenin sevgisi...

hatta arkadaşlarım arasında espri konusu oluyordum, kimileri hiç evlenmeyeceğimi söylüyordu kimileri ise akıl hastanesine deli kazandırdığımı :) insanları delirtiyormuşum...

hep beni birileriyle tanıştırmaya çalışırlardı... ama gerçek aşk, yani filmlerdeki gibi bir aşk görücü usulü olmazdı :) ayrıca çokta önemli değildi olmazsa olmazdı yani... ben yine bir film izler orada bir kahramana aşık olur sonra o aşk yeni bir kahraman bulana kadar devam ederdi... çünkü aşk benim için illede dokunmak konuşmak yan yana gelebilmek değildi... :) hatta bunlar işin içine girince sıkıcı olmaya başlıyordu ilişki...

taaaa ki kocamla taksim de fransız konsolosluğunun önünde karşılaşıncaya kadar :)

bu kadar filmlere aşık bir insan ilk görüşte aşka inanmaz mı ? esas ilk görüşte aşka inanır :) diğerleri yalandır... insan tanıyarak aşık olmaz bence...

filmlerdeki kadar anlayışlı, aynı şeylere gülebildiğim, aynı zamanda eğlenebildiğim, yeri gelince beraber dedikodu yapabildiğim, kendimi yanında önemli ve özel hissettiğim bir adamdı o...

başta ne o evlenmeyi düşünüyordu ne de ben... ama nasıl olduysa bu aşk bizi evliliğe götürdü... aileler tanıştı nişanlandık ve sonra evlilik... üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen hala "senin evlendiğine inanamıyorum" diyen arkadaşlarım var :)

mükemmel diye birşey yoktur, ama mucizelere inanırım...

bir gün bir arkadaşımla konuşurken "ben sizi hep çarpışınca kitaplarını düşüren kız ve onu toplamasına yardım eden genç olarak hayal ettim, sizin evliliğiniz bana filmleri anımsatıyor" dedi... anladımki çevremdekiler başrollerinde benim ve eşimin olduğu bir aşk filmi izliyorlar :)

ve bu filmin bitmesini hiç istemiyorum...

4 yorum:

miss orange dedi ki...

çok güzel bir yazı olmuş bu bende ilk görüşte aşka inanıyorum görür görmez anlıyor insan ruh eşini=)

watashi wa sinem dedi ki...

evet kesinlikle öyle... :)

Deniz dedi ki...

Merhaba, tebrik ederim!:)
www.LensMarket.Com

watashi wa sinem dedi ki...

teşekkür ederiiim :)