25 Ekim 2010 Pazartesi

ben çocukken salaktım


her çocuk kadar salaktım bende,

örneğin mavi gözlü insanlar dünyayı mavi görür sanardım, benden birkaç yaş büyük arkadaşım, 'sen dünyayı ne renk görüyorsun? diye sorana kadar...

ben kabul ediyorum çocukken salak olduğumu... olmayan var da sanki.

tabi bu salaklık boyutundaki saflık, gerçekleri öğrenince hep hayalkırıklıkları ile dolu bir çocuğa dönüştürdü beni... halbuki benim kendime ait dünyamda herşey sütlimandı..

televizyonu içi insanlarla dolu bir kutu zannederdim... ana haber bültenini sunan adamı biz evde yokken kapağı açıp içine girmiş sonra orada yaşamaya başlamış sanıyordum... bir de kızıyordum ona kendimce, hiç dışarı çıkıp bizimle muhabbet etmiyor diye...

ama çocukken yaşadığım 2 adet büyük hayal kırıklığı var ki, onları sanırım ölene dek unutamayacağım...

babam yeni buzdolabı almıştı o zaman daha 3 yaşındayım ( evet 3, ve dün gibi hatırlıyorum) buzdolabı girişte holde tam orta yerde duruyordu... koşarak gittim ve kapağını açtım büyük ümitlerle, işte o sahne hayatımın en büyük, ilk hayal kırıklığıydı...

buzdolabının içi BOMBOŞTU... bomboştu evet. daha 15 dk olmamıştı içeri getireli ama, benim reklamlarda gördüğüm dolaplar böyle değildiki, içinde meyveler sebzeler, envai çeşit pastalar, çikolatalar vardı, banane dışından... içi boştu !!!

işte tamda o anda anladım ben televizyon kutusunun yalancı olduğunu... o yüzden böyle takığım televizyona... her psikolojik sorunun temelinde çocukluğun yattığı doğru... 

gelelim ikinci büyük hayalkırıklığıma;

çocukların sorularıyla anneleri çileden çıkardığı döneme girmiştim sanırım.. sürekli cevabı zor sorular soruyordum, ya da cevabı çok kolay olsada bir çocuğun anlamayacağı sorular diyelim...

soy isimlere takmıştım o ara, herkes isminin sonuna bir isim daha ekliyordu... anneme sorduğumda soyisim olduğunu söyledi,

- ee peki soyisim ne ? (sorular tatmin edici olana kadar bitmez)

annem: herkesin bir ismi vardır fakat soy isim akrabalarınla aynı adı taşıdığın isimdir... yani aynı soy isimde olanlar akrabadır. dedi

belkide bana anlatabileceği en sade hali buydu cevabın..

buraya kadar normal herşey evet... 

teyzemlerle aynı mahallede oturuyorduk ve teyzemin biri benle aynı yaşta diğerleri büyük 3 tane kızı vardı, benle yaşıt olan ve bizden altı yaş büyük olan ortanca kuzenimle aynanın önünde oyun oynayarak saçlarımızı tarıyorduk...

bende dilime pelesenk olmuş soy ismimizi tekrarlayıp duruyordum... önce kendi adımı ve soyadımı söyledim sonra benle yaşıt kuzenimin adını kendi soy adımla söyledim sonrada ortanca kuzenime aynısını yaptım.... o anda ortanca kuzenim

- hayır simone o sizin soyadınız... bizim soyadınız ise farklı.

- !!!!!!!!!!!!!!!

yıkılmıştım !

kısa süreli bir sessizlik anından sonra hemen yakınımda olan dış kapıdan son sürat kendimi dışarı attım... koşarak eve gittim...  annem mutfaktaydı...

- kandırdın beni ! yalancıı ! hani onlar benim kuzenimdi hani teyzemdi, hani akrabaydık ?

annem: ne oluyor ? tabiki akrabayız tabiki onlar senin kuzenin...

ben: hayır değiller onların soyismi başka....

.....................

zavallı annem neye uğradığını şaşırdı tabi.. ve belkide anladı o anda her soruya cevap verilmemeli, bazen kendi haline zamanla öğrenmesi için bırakmalı çocuğu. :)

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Buna bir yorum yapasım geldi cocukken benimde cocukca br düşüncem vardı.Dünyadaki herşey ben gördüğümde oluyorsu sanki yani ben arkamı döndüğümde herşey beyaz bir boşluk oluveriyorsu sonra ben bakınca herşey tekrar canlanıyoor sanıyyorsum cocukluk işde dünya benim di de bana göre yaşıyordu herşey bana kurgulanmışdı sanki öyle hissediyorsum:)) yazını görünce aklıma geldi.

watashi wa sinem dedi ki...

çocukluk salaklıkları yazmakla bitmez.. bu ilk part.. senin anlattığına benzer bir olayı bende yaşıyordum artık o da bir dahaki yazıyaa :)