18 Temmuz 2011 Pazartesi

akaminkoların önlenemez yükselişi


istanbul... bir zamanlar en büyük aşkım olan şehir... deniz mavisi gözlerine vurulduğum... iki yakası arasında su gibi gerdanı... vs vs...
üzgünüm... eskiden kendisi için bu ve buna benzer nice dizeler döktürebileceğim bu şehir, artık akaminkoların egemenliğinde...

2 hafta önce bir pazar günü yaşadığım trajediyi anlatmak için kendime gelmeyi bekledim...

herşey haziran aynın son pazar gününde istanbulun göbeğinde bakırköyde bir tren istasyonunda başladı....

bzzzzzzzztt sar başa...

sabah uyandığımızda hava gayet güzeldi bir pazar gününe yakışır ışıltıda kuşlar cıvıldıyor, güneş parıldıyordu.. bu pazar evde durmamalıyız dedik ( bu kararımızın daha sonraki tüm pazarlarda evde oturmamıza sebep olacağını bilmeden) ne yapsak nereye gitsek derken balık yemek istediğimizi farkettik...

- eminönü ye gideli mi?
- hadi gidelim..
- ama arabayla gitmeyelim yea deişik olsun trene atlayalım böyle insanlarla iç içe, kalabalığı sindirerek gidelim...
- evet yea hem arabayla park sorunu vs.. trenle gidelim evet...

tren istasyonuna vardık beklioruz... birbirinden müstesna bi grup insanla..
uzunca bir süre bekledikten sonra, trenin geldiğini görerek yerimizden kalkıp kenara doğru yol aldık... gelen trene dikkatle baktığımda her vagonda 2 olmak üzere toplamda yaklaşık 20 adet kapıdan 200 adet kara kafanın bize doğru baktığını görerek bir adım geri kaçtım... trenin kapıları açık ve kapılardan sarkan çakma billabong şortlu parmakarası terlikli bir ordu "akaminko" bize doğru yaklaşıyordu.. tren istasyonda durunca akaminkoların yarısı bakırköy durağında indi ama trende tost olma potansiyeli hala had safhada olduğunda binmedik tabi...
2. treni beklerken bir yandanda teoriler ürettik...

- bu arkadaşlar kışladan falan çarşı iznine mi çıkmış aceba ? (nasıl iyimserim)
- ne çarşısı simone. adamlar denizden geliyor...
- yok yea belki yakınlarda bi mülteci kampı falan vardır da ordan gezdirmek amaçlı çıkarmışlardır falan.. (hala çok iyimserim)
- saçmalama simone ya eşek kadar adamlar. ayrıca ne kampı ?
- ya belkide yurtlar oluyor ya hani öğrenci yurdu gibi ( gibi de neyse artık)
- hee bütün öğrenci yurtları bu akaminkoları topluyo zaten

ve işte "akaminko" ile ilk tanışmam o an olmuştur...

2. tren gelir yine aynı manzara... mecburen bineriz ve ben hayatımın en korku dolu yolculuğuna başlarım...

bu akaminko denen insan türü kapılardan sarkar duraklardan geçerken insanlara pet şişeyle su atar, tükürür, tren içinde sigara içerek gezer ve bir allahın kulu da (ben dahil) ne yapıyorsunuz hemşerim demez, diyemez... sağımızdan solumuzdan bir o kapıdan bir diğer kapıya koşarak yüksek sesle konuşarak... hal ve tavırları benm açımdan "lemur"ları andıran bu insan türü, canlıların en tehlikelisidir...

korku dolu bir yolculukla trenin içinde top oynadıklarına da şahit olduktan sonra, sirkeci ye vardık.. derin bir oh çektim ama hala içimdeki korku dinmedi... bir süre sonra ortalık sakinleşince balık ekmeğimizi de yedik ve kabataş'a doğru yol aldık...

kabataş sahilinin yeri ayrıdır bizde, soğuktan totomuz donarken gidip çay içtiğimiz gemilere bakarak hayal kurduğumuz yerdi sevgiliyle, kabataş sahili... hani tophaneyi geçince güzel sanatların hemen yanında bir çay ocağı var ya deniz kenarında.. hee işte orası... gidip anılarımızı yad edelim dedik yaklaştıkça heyecanımıza bir mangal kokusu karıştı... güzel sanatların köşeye yetiştik ki ne görelim... büyük baş akaminkolar çayıra çimene yayılmış vur patlasın çal oynasın.. bir yandan mangallar yellenirken, diğer yandan bebeler yakar top oynuyor, ölesiye eğleniyor, istanbul'un (çoafedersiniz) *mına koyuyorlardı... gördüğüm sahne karşısında ağlamamak için kendimi zor tutuyordum... sadece istanbul'un değil hayallerimin de *mına koyuyolardı... benim hayalimdeki boncuk gözlü istanbul'umun ırzına geçiyorlardı... zevallı çay ocağımın, derme çatma sandalyeleri duman altı olmuş, oturmak ne mümkün meydan panayır yerine dönmüştü...
aldık kendimizi kahve dünyasına gittik... manzaraya uzaktan dehşet dolu gözlerle baktık...

dönüş işkencemizi anlatmaya takatim kalmadı sayın okur... siz tezahür edin artık...

ama şunu söylemeliyim ki "beni bu şehirden kimse soğutamaz" derdim... ne yazık ki , bu yıl ki akaminko yükselişi sonucu sanırım istanbul'u terketmeye karar verdim.. üzgünüm...

İSTANBUL seni bu hallere sokanlar utansın...

2 yorum:

coco-jelly dedi ki...

şekerim yazılarını keyifle okuorum bloğunu seviorumm=)=) kocaman öpücükler özellikle istanbul seni bu hallere sokan utansın sözünü çok sevdim=) sertabın şarkısında da bozar bu şehri gelip bu şehirde bozulanlar gibi bişi diyo ya aynı öle=)=)

watashi wa sinem dedi ki...

öncelikle çok teşekkür ederim bende severek ilgiyle takip ediyorum blogunu(nasılda seviyeliyim :P)şaka bir yana gerçekten olayın aslı çok vahim... ayvalığa yerleşicem ben. kararım kesin... öpüyorum çoook :)